10 Temmuz 1999 Cumartesi

Küçük Prens, ANTONIETTE DE SAINT EXUPERY


"Ağlamak kötü bir şey mi?"
"Ağlamak hiçbir zaman kötü değildir, budala. Neden sordun?"
"Bilmiyorum. Bir türlü alışamadım. Sanki yüreğim boş bir kafes..."  

"Erken kalkıyorum ve Serginho'nun bahçesinin oradan geçiyorum. Bahçe kapısı aralık olduğundan hemen içeri girip bir çiçek çalıyorum. Ama o kadar çok çiçek var ki, fark edilmez."
"Evet, ama bu yine de doğru bir şey değil. Yapmaman gerekir. Bir soygun yapmıyorsun elbette, ama yine de küçük çapta bir 'hırsızlık' sayılır."
"Hayır, bayan Cecilia. Yeryüzü, Ulu Tanrı'nındır değil mi? Yeryüzündeki her şey de Ulu Tanrı'nındır öyleyse. O zaman, çiçekler de..." 

"En acısı da, balonumun başına gelenler. Ne güzel olacaktı. Luis'e sor istersen."
"Eminim. Çok çok güzel olacaktı. Ama sen merak etme. Yarın Dindinha'lara gideceğiz ve ipek kâğıdı alacağız. Dünyanın en güzel balonunu yapmana yardım edeceğim. O kadar güzel olacak ki yıldızlar bile kıskanacak."
"Boşuna zahmet etme, Godoia. En güzeli ilk yapılan balondur. İlki başarılı olmazsa bir daha yapamaz insan ya da yapmak istemez." 

Çocukların yaraları çabuk kabuk bağlar. 

"Ne diyorsun sen, küçük; babanı mı öldüreceksin?"
"Evet, yapacağım bunu. Başladım bile. Öldürmek, Buck Jones'un tabancasını alıp güm diye patlatmak değil! Hayır. Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek... Ve bir gün büsbütün ölecek." 


Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder